Hamileliğim Bursaspor‘un şampiyonluk sezonuna denk gelmişti. O sezon başladığında yaklaşık 2,5 aylık kadardım.

Başta her şey gayet normal seyrindeydi.

Haber Gazetesi‘nin spor müdürlüğü görevini yürütüyor, gece/gündüz, hafta içi/sonu demeden çok yoğun tempoda çalışıyordum.

Bir yandan da Olay TV‘de Final programının moderatörlüğünü yapıyorum.

Günler haftaları kovaladı, karnım daha 4 aylıkken, az sonra doğuma gidecekmiş gibi kocaman olmuştu.

Bursaspor, heyecanı ve tansiyonu yüksek bir sezona imza atmayı o yıl seçmiş, kader işte.

Ya da tam tersi benim seçimim şahane denk gelmiş!

Hasılı,

Ne hamilelik durduruyordu maçlara gitmemi, ne de aşırı kilodan sebep yengeç gibi ağır, aksak, yampiri yürüyüşüm.

Her maçta basın tribününde arkamdan “Bu kız da burada doğuracak sonunda” diye fısıldıyordu meslektaşlarım. Hepinizi duydum haberiniz olsun!

7.aya gelmiştik…

Hikâye de bundan sonra başlıyor zaten…

Normalde de telaşlı ve heyecanlı bir yapım vardır, gel de anlat doktora.

Dinlemedi…

Minik bir tansiyon yüksekliği sonrası önce çalışmayı sonra da maça gitmeyi yasakladı. “Böyle olmaz, bu kadar heyecan sana fazla, artık dinlenmeye geçmen gerekiyor. İkiz gebelikte bazı riskler yaşanabilir. Erken doğuma gider bu iş, çok yoğun çalışıyorsun, olmaz” diye bir güzel korkuttu.

Bana vurulacak en büyük darbeydi.

Sabitledi beni eve!

Bari 15’te bir maça gideyim? Hayır.

TV’den izlesem? Mümkün değil çok fazla stres yapıyorsun.

İnternet? Kapat bildirimleri.

O zamanlar Twitter dutluk tabii.

SMS bari? Yok güzel kardeşim, sana doğum yapana kadar maç yasak!

Bu hassasiyet tüm aileye yayıldı tabii.

Maç günleri facia gibiydi. Kimse bir şey izletmiyor, telefon yanımdan, yamacımdan uzaklaştırılıyordu.

Ama ne var ki kimse komşuları hesaba katmamıştı.

Hiç unutmam, o akşam Galatasaray ile oynuyoruz.

Evin erkekleri maçta, annem de başımda nöbetçi onbaşı gibi duruyor.

Köşe yastığı gibi koltukta oturuyorum, TV‘de dizi açık.

Annem güya bana maç izletmiyor ama farkında değil ekranın köşesinde skor yazıyor.

Ben de dizi izler gibi yapıp köşeye kilitlenmiş vaziyetteyim.

Volkan Şen‘in golü geldi mi?

Ekranda daha skor değişmeden bizim apartman inledi tabii.

Nasıl bir goooooolll sesi, aman Allah‘ım…

Yer yerinden oynadı…

Annem –ne oluyor– demeye kalmadan, o kocaman halimle yerimden öyle bir fırlamışım ki, normalde son günlerim, koltuktan kalkmak için iki kişiye ihtiyacım var düşünün.

Tabii evde de kıyamet koptu.

Annem önce beni bir güzel fırçaladı sonra babamı ve kardeşimi arayıp hemen eve çağırdı.

Bana bir şey olduğu yok da, onun söylediği yüzümün pancar gibi olduğu ve görüntümün onu çok korkuttu idi.

Hey gidi günler.

Bursaspor şampiyonluğunu ilan ettiğinde ikizlerim dünyaya çoktan gözlerini açmış, 4 aylık olmuştu bile.

Ligin son maçı Beşiktaş ile…

Anneanne, babaanne ve dedeleri seferber ettim. “Beni bu eve zincirleseniz de zincirleri kırar giderim, çocuklar size emanet” diyerek koptum stada.

Kardeşime ve bana Bursasporluluğu aşılayan rahmetli babacığım, benim için kendini feda etmiş, son maça gelmeyip, “Tamam biz çocuklara bakarız, sen git” diyerek beni göndermişti, nurlar içinde uyu canımın parçası…
Allah‘ım o günü bize yaşattığın için sana sonsuz şükürler olsun.

Ben buraya hangi kelimeleri sıralasam, Beşiktaş‘ı 2-1 yendiğimiz o 90 dakikayı, Kadıköy‘deki F.Bahçe-Trabzonspor maçından gelecek son düdük haberini beklerken ömrümüzün kaç yılını çöpe attığımızı, telefondan gelen haberle şampiyonluğumuzun ilan edildiği anda yaşadıklarımı(zı) mümkün değil ifade edemem.

Bazı anlar, anlatılmaz, sadece yaşanır çünkü…

Şampiyon olunca ne yapılıyor bilmediğimiz için belki sevinmeyi bile beceremedik.

Ama galiba en hakiki biz Bursasporlular sevindik.

Ertesi gün yaşadığımız kupa töreni, o atmosferin bir parçası olmak, sanırım dünyanın en güzel hislerinden biriydi.

Bu satırları yazarken an be an o güne gittim.

Ve tabii ki gözlerimde yine yaş…

Ne mutlu ki,

Biz tattık, damağımızda kaldı.

Dilerim, bir gün öyle bir irade yeniden bu göreve soyunur ki, bize ikinci baharımızı, o günleri görmemiş evlatlarımıza da sadece bizden dinledikleri ya da internetten izledikleri o büyük gururu bir kez daha yaşatır.

Bu vesileyle bize hayatımızın en anlamlı gününü armağan eden hocamız Ertuğrul Sağlam, teknik ekibi, oyuncu kadrosu, yönetim kurulu üyeleri ve kulüp personeline bir kez daha yürekten teşekkür ediyorum.

Ve ebediyete uğurladığımız büyük başkanımız İbrahim Yazıcı ile birlikte dönemin yönetimde şampiyonlukta büyük emeği geçen yakın geçmişte kaybettiğimiz rahmetli Haluk Özkıyıcı ağabeyimi hem hasret, hem de minnetle anıyorum. Ruhları şad olsun.

Yine, en yüksek sesle haykırıyorum;

İyi ki Bursasporluyum…

Bu gururu son nefesime kadar bir taç gibi başımın üzerinde taşıyacağım.

Her şey, herkes gelir geçer…

Vazgeçmeyin…

Ne sevdanızdan, ne de geleceğe dair umut beslemekten…

Çünkü;
Bir gün elbet, yeniden…

Yayınlanan makalelerde belirtilen görüşler ve fikirler sadece yazarın/yazarların görüşüdür. Yayınlanan içeriklerle ilgili bütün sorumluluklar yazarlara aittir.

Bu haber ilginizi çekebilir